E-Posta ile pazarlamada yeni gelişmeler

eeeBu günün pazarlama dünyasında en sık kullanılan mecralardan biri elektronik postalardır. Hem hızlı, hem etkili hem de ekonomik olmalarından dolayı hemen hemen tüm sektörlerde aktif olarak kullanılmaktadırlar.

Radicati Group tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2014 yılında Dünya’da kullanılan e-posta hesabı sayısı 4.116 milyondur. Bu hesaplar, 2.504 tekil kullanıcı tarafından kullanılmaktadır. Aynı araştırmaya göre Dünyamızın günlük e-posta trafiği 196,3 milyar adettir. Burada bizim için önemli olan konu ise, bu mesajların 108.7 milyarının (toplam e-posta trafiğinin % 55’inin) iş ile ilgili mesajları olduğudur.

Bu kadar yaygın kullanılan bir mecranın, tüm pazarlamalar tarafından kullanımı gittikçe artmaktadır. Marketing Cloud tarafından yapılan bir araştırma, pazarlamacıların %73’ünün e-posta ile pazarlamayı en temel pazarlama kanalı olarak gördüklerini ortaya koymuştur.

Son dönemde yapılan birçok farklı araştırma ise e-posta kampanyalarında açılma (okunma) oranlarının ortalama %20, bağlantıya tıklama (yönlendirme) oranlarının ise ortalama % 5 olduğunu ortaya koymuştur.

Tüm bu istatistikler göz önüne alındığında, e-posta ile pazarlamanın pazarlamacıların baş tacı olması kaçınılmazdır. Tam da bu noktada, ülkemizde 1 Mayıs’ta yürürlüğe giren “Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun” ile e-postaların pazarlama amaçlı kullanımı konusunda önemli düzenlemeler yapılmıştır. Son dönemde bu konuda ortaya çıkan birçok soruyu aşağıda sizler için yanıtlamaya çalıştım; Okumaya devam et

Türkiye’de Y Kuşağının Yaş Aralığı

“Türkiye’de Y Kuşağının Yaş Aralığı” isimli bilimsel makalem Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi (ESOSDER) Cilt 14, sayı 53’te yayınlandı.

Makale şu şekilde özetlenebilir;

“Literatürde Y kuşağının yaş aralığı konusunda birçok farklı görüş bulunmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’de Y kuşağının kapsadığı yaş aralığı tespit edilmeye çalışılmıştır. 1247 kişinin katılımı ile yapılan bu çalışma sonucunda, Türkiye’de Y kuşağının 1983-1995 doğumlulardan oluştuğu ortaya koyulmuştur.”

Makaleme ESOSDER’in sayfasından yada buradan ulaşabilirsiniz.

 

Sadece para için mi çalışıyorsunuz?

Gülbeniz Akduman ile birlikte hazırladığımız “iş hayatında mutlu muyuz?” araştırmamızın sonuçları Kariyer.Net’in blogu İKBlog‘da yayınlandı. Araştırma sonuçlarına bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.


mutlulukmakale

Çalışanların zaman baskısı nedeniyle yaptıkları her şeyi normalden 2-3 kat hızlı yapmaya başladıklarını belirten Pazarlama Danışmanı ve Eğitmeni Zeki Yüksekbilgili ve İnsan Kaynakları Danışmanı ve Eğitmeni Gülbeniz Akduman sevdiklerimize ayırdığımız zamanın da azaldığını düşünüyor. Bu durumun hem özel hem de iş hayatında mutsuzluk getirdiğini aktaran uzmanlar, 6 bin 260 kişinin katılımıyla gerçekleştirdikleri “İş hayatında mutlu muyuz?” araştırmasının sonuçlarını açıklıyor.

Teknolojik gelişmeler ve çalışma hayatında her geçen gün hızla artan rekabet ortamı kişileri daha iş odaklı yaşamaya itiyor. Teknoloji sayesinde 7-24 ulaşılabilen mobil çalışanlar haline gelen şirket çalışanları adeta birer tele-köle gibi iş odaklı yaşayıp zamanlarının çoğunu işe ayırıyor. Zaman baskısı nedeniyle de hayatta yaptıkları her şeyi normalinden 2-3 kat hızlı yapıyorlar. Tabii ki hızlı çekim yaşanan bir hayat beraberinde birçok olumsuzluğu da getiriyor.

Hızlı yemek yeme nedeniyle kilo almak
Hızlı yaşamak sonucu iletişim kurduğumuz kişilere yeterli ilgiyi göstermemek
Çevremizdeki kişilere daha az sevgi ve ilgi göstermek
Hızlı çalışmanın getirdiği artan hata oranı
Hızlı karar almanın getirdiği yanlış kararlar
Hızlı iş yapmak için daha kalitesiz işler çıkarmak
Ruhlarımız geride mi kalıyor?

İnsanlar hayatın her alanında o kadar hızlı yaşıyor ki adeta o eski kadim Afrika hikayesinde olduğu gibi ruhları geride kalıyor. Eski Afrika hikayesini şöyle bir hatırlarsak; Afrikalılar, beyaz adamlarla birlikte Afrika’da bir yerde seyahat ediyor. Beyaz adam hep hızlı hızlı gitmek istiyor. Afrikalılar ikide bir durup oturuyor. “Ne oluyor? Niye oturuyorsunuz? Hadi acelemiz var” denildiği zaman, Afrikalılar’ın verdiği cevap ise çok manidar: “O kadar hızlı gidiyoruz ki, ruhlarımız geride kalıyor”. Biz de maalesef ruhlarımızın geride kaldığı bir hayat düzeninde çırpınıp duruyoruz.

Sevdiklerimize ayırdığımız zaman azalıyor

Uzun saatlerimizi para kazanmak ve mülk edinmek gibi maddi uğraşlara harcadığımız için sevdiklerimize ayırdığımız zaman azalıyor. Tüm bu uğraşlar sonunda bize zaman yoksulluğu olarak geri dönüyor ve bu da hem özel hem de iş hayatında mutsuzluğu artırıyor. Peki, siz sevdiklerinize ve çalışma arkadaşlarınıza yeteri kadar zaman ayırıyor musunuz? En son kimi mutlu ettiniz?

diplomaÇalışan mutluysa daha verimli olur

Mutluluk, insanın hayatı boyunca en çok kullandığı, duymaktan zevk aldığı ve günümüzde de her geçen gün önem kazanan kavramlardan biri. Özellikle çalışan kişilerin yaşamının en verimli ve uzun döneminin geçtiği iş yerlerine her gün aynı heyecanla gidip çalışması ve en iyi şekilde ve zamanında işini bitirmeye çalışması için işini severek ve mutlu bir şekilde yapması ise büyük bir gereklilik. Zira profesyonellerin hem kendine hem de işletmeye faydalı olmalarının yolu mutluluktan geçiyor. Gerek işletmeler gerekse çalışanlar açısından son derece önemli olan mutluluk ve işte mutluluk kavramlarının incelenmesi, tanımlanması, ölçümlenmesi her geçen gün daha fazla önem kazanıyor.

Türkiye en mutsuz 9’uncu ülke

Gallup International Association’ın raporunda Türkiye mutluluk derecesinde 65 ülke arasında 56′ncı sırada yer alıyor. Mutluluk konusunda dünya çapında yapılan araştırmaya göre, dünyanın en mutlu ülkesi Fiji, en mutsuz ülkesi ise Irak. 64 bin kişi ile yapılan araştırmada Türkiye’de anket katılımcılarının yüzde 46’sı mutlu olduğunu belirtti. Bu da gerçekten çok üzücü bir oran…

Peki, iş hayatında mutlu muyuz?

Bu araştırmadan hareketle “İş hayatında mutlu muyuz?” sorusunun cevabını bulmak için 6 bin 260 çalışana “İş gününüz nasıl geçiyor?” sorusunu yönelttik. Araştırma sonuçlarına göre çalışanların yüzde 22’si “Çok mutluyum, her gün işe istekle gidiyorum” cevabını verirken, yüzde 38’i “Ne mutlu ne de mutsuzum, kararsızım” cevabını verdi. Araştırmanın en çarpıcı sonucu ise, katılımcıların dörtte birinin kendini mutsuz ve bıkkın olarak tanımlaması oldu.

mutluluk-arastirmasi-tablo

Şirket gerekli her koşulu sağladığında mutluluk kendiliğinden gelir mi? İyi bir terfi programı, maaş ve yan haklar, özel sağlık sigortası gibi… Mutluluk başarıdan önce mi gelir sonra mı? Yüzyıllarca mutluluğun başarının çevresinde döndüğüne inandırıldık.

mutluluktablo1Pozitif psikoloji alanındaki son araştırmalar sayesinde ise bunun tam tersinin doğru olduğu ortaya çıktı.

mutluluktablo2Mutluluk merkezdedir, başarı onun çevresinde döner.
Son dönemde sürekli olarak mutlulukla ilgili moda stratejilerle karşılaşıyoruz. Yeni ve birbirinden farklı ve inanılmaz stratejiler… Peki, biz şirketimizde Mutluluk Yönetimininasıl uygulayacağız? Her hastalığın ilacı nasıl farklıysa her şirket için Mutluluk Yönetimi uygulamaları da farklı olacaktır. Mutluluk Yönetimi projesine başlamadan önce ölçün. Sonrasında SÖS (Sürekli Ölçüm Sistemi) geliştirin. Yıllık, aylık ve hatta sosyal medyanın aracılığıyla anlık değerlendirmeler yapın. Ve son olarak bu değerlendirmeler sonucunda çalışanınızı işin odağına koyarak mutluluk yönetiminde dokunulması gereken alanları planlayın.

Türkiye’de Y Kuşağı

Aynı tarihsel zamanda ve aralıklarda doğan, ekonomik ve sosyal hareketlerden oluşmuş zaman aralıklarına ya da belli bir sosyal gruba mensup olanlar için yapılan tanımlamalara kuşak denilmektedir. Kuşaklar yetişme tarzları ve içerisinde bulundukları ortam değişikliklerinden kaynaklanan farklılıklara sahiptirler. Bu farklılıklar; kuşaklar arasında hem karakter, hem çalışma yaşamları hem de sosyal hayatlarında önemli ayrışmalar olduğunu ortaya koymaktadır.

Bugünün işgücü beş kuşağın bireylerinden oluşmaktadır:
• Sessiz Kuşak,
• Bebek Patlaması (Baby Boomers),
• X Kuşağı,
• Y kuşağı (Gen Me, Gen Y, Milenyum, nGen ve iGen)
• Z Kuşağı.

Şu anda aktif olarak çalışan işgücünü oluşturan temel kuşaklar X ve Y kuşakları olduklarından, son dönemde yapılan araştırmalar bu kuşakların özelliklerini belirlemek, beraber çalışabilme ile ilgili formasyonların belirlenmesi üzerine yoğunlaşmaktadır.

Bu kuşakların temel özelliklerine bakarsak; Okumaya devam et

Türk İnsanı Alışveriş Alışkanlıkları

IPSOS tarafından her iki senede bir yapılan “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu-2013” bulgularına göre;

Türkiye’de insanların %40’ı istediği ürünü almak için daha fazla para ödeyebileceğini belirtiyor, %44’ü promosyonlu ve indirimli ürünleri takip ediyor. Her zaman için en ucuz ürünü almaya çalışanların oranı ise %30.

alisveris1 Okumaya devam et

Alışverişten Hoşlanmayanlar

IPSOS tarafından her iki senede bir yapılan “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu-2013” bulgularına göre;

Türkiye’de insanların alışveriş tutumlarına bakıldığında, ilk çarpıcı bulgu, alışveriş ile uğraşmaktan
hoşlanmayan erkeklerin oranı %39 iken kadınlarda bu oranın sadece %25 olmasıdır.

Öte yandan, alışverişte yeni ürün ve markalar denemeyi sevenlerin oranı Türkiye genelinde %42 iken, bu oran gençlerde %47’ye çıkıyor.

alisveris

Türkiye SES Gruplarına Göre Ev Sahipliği

IPSOS tarafından her iki senede bir yapılan “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu-2013” bulgularına göre;
Türkiye nüfusunun %63’ü kendi evinde oturuyor.
Ev sahibi olma oranının en yüksek olduğu SES grubu ise kırsal kesimde yaşama oranı daha yüksek olan DE. Bu kesimde ev sahipliği oranı %70’e çıkıyor.
Evler çoğunlukla mutfak ve banyo hariç, salon dahil, 3 veya 4 odalı. Evlerin %41’i 3, %40’ı ise 4 odalı.

evsahipligi

Türkiye’nin Göz Rengi

IPSOS tarafından her iki senede bir yapılan “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu-2013” bulgularına göre;
Türkiye’de insanların %70’i kahverengi gözlü.
Göz rengi ela veya bal rengi olanların oranı %17.
Yeşil ve mavi renkli gözlüler ise %12’lik bir kesimi oluşturuyor.
goz-rengi

Türkiye’nin En Değerli Markaları (2013)

Brand Finance‘in yaptığı marka araştırması sonucuna göre Türkiye’nin en değerli markası 2 milyar 380 milyon dolarla Türk Telekom oldu.

Uluslararası marka değerlendirme şirketi Brand Finance 7. kez “Türkiye’nin En Değerli Markalar” listesini yayımladı. 2012 verileri ile hazırlanan listeye göre 100 markanın toplamı 31 milyar 240 milyon dolar değerinde oldu.

Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’nin en değerli markası 2 milyar 380 milyon dolar ile Türk Telekom oldu. Türk Telekom’u 2 milyar 121 milyon dolar ile Akbank, 2 milyar 61 milyon dolar ile Türkiye İş Bankası, 1 milyar 800 milyon dolar ile Türk Hava Yolları (THY) ve 1 milyar 579 milyon dolar ile Garanti Bankası izledi.

Araştırmanın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

brandfinance

Delik Kova Teorisi

delikkova
Amerikan Pazarlama Birliği’nin tanımına göre “Pazarlama, kişisel ve örgütsel amaçlara ulaşmayı sağlayacak değişimleri gerçekleştirmek üzere, malların, hizmetlerin ve fikirlerin geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına ilişkin planlama ve uygulama sürecidir.” Hemen hemen hepimizin çalıştığı firmalarda belki de en önemli fonksiyonlardan biri olan pazarlama, müşterileri tanımlamak, hâlihazırdaki müşterileri gelecekte de tutmak ve müşterileri tatmin etmek için kullanılır.

Pazarlama ile ilgili süreci göz önüne aldığımızda, hızla değişen bir anlayış sürecinin beklentilere göre zamanla değiştiğini görüyoruz. Örneğin, sürecin başlangıcında sadece ürünün olduğu, talebin karşılanmasının tek amaç olduğu, ürüne önem verilen dönemden teknolojinin yardımıyla üretimin artık sorun olmadığı, asıl meselenin satmak olduğu döneme doğru gidişi gösterilebilir. Tabi ki, süreç bununla sınırlı kalmamış sonra pazarlamaya daha fazla önem verilen bir başka sürece geçilmiş, bu dönem üretimin tamamen tüketici istek ve ihtiyaçlarına göre şekillendirildiği, tüketici ile üreticinin ortak kazancının olduğu kazan-kazan yaklaşımının egemen olduğu. Tüketiciyle uzun vadeli ilişkilerin kurulmaya çalışıldığı, “tüketiciyi tatmin ederek kar ve kazanç sağlama” dönemi olmuştur.

Tüm bu gelişmeler, aslında işletmelerin pazarlamaya bakış açılarını da ciddi anlamda değiştirmiştir. İşletmeyi bir kova olarak düşünelim, pazarlama faaliyetleri ile (daha iyi ürünler ve hizmetler geliştirilmesi, kampanyalar düzenlenmesi, fiyat indirimleri yapılması, yeni dağıtım kanalları açılması, daha yaratıcı reklam kampanyaları düzenlenmesi…) temel amacımız bu kovayı mümkün olduğu kadar doldurmak yani daha fazla müşteriyi işletmemize çekmek olmuştur. Etkin pazarlama faaliyetlerinin temel amacı her zaman için daha fazla müşteriyi işletmeye katmak olmuştur. Fakat son dönemde pazarlamacılar şunun farkına vardı; “Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, kovayı ne kadar doldurursak dolduralım, kovanın altında bir de delik var.” Dolayısıyla, sadece kovayı doldurmak değil, kovanın altındaki delikten kaçan su miktarını azaltabilmek en temel sorunlardan biridir. Bazen memnun olmayan müşteriler, bazen bir iade prosedürü, bazen kalite problemleri, bazen yaklaşımlar kovanın altından kaçan su miktarının (yani müşterilerin sayısının) her geçen gün artmasına sebep olmaktadır. Hatta, tüm bunlar en iyi şekilde çözülse bile, rakipler rahat durmayacaklar ve işletmelerimizden (tıpkı daha önce bizlerin yaptığı gibi) müşteri çalacaklardır. Okumaya devam et

“Pazarlama miyopluğu” yayınlandı

dunya-logo“Pazarlama miyopluğu” isimli makalem bu gün Dünya gazetesinde yayınlandı.
Makaleye bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

E-ticaret ve Mobil

TNS’in tüketici eğilimlerini ortaya koymaya yönelik yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de her teknoloji ürününden beşi internetten satın alınırken, bu online alışverişlerin yüzde 20’si de akıllı telefonlardan yapılıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 72’si son 24 ay içinde mobil cihaz aldığını belirtirken, yüzde 31’i de önümüzdeki 12 ay içinde almayı planladığını ifade ediyor.

Ipsos’un mobil internet ve ticaret üzerine yaptığı araştırma ise Türkiye’nin mobil konusunda pek çok ülkeden ileride olduğunu gösteriyor. Araştırmaya göre Türkiye yüzde 14 akıllı telefon penetrasyonuyla Japonya’yı geride bırakırken, mobil araştırmada da yüzde 40 ile ABD ve İngiltere’yi geçiyor. Ipsos’un son araştırması da Türkiye’nin akıllı telefon kullanım oranında yüzde 14 ile Japonya’yı geride bıraktığını gösteriyor.

Evlilik ve Market Sadakati

Kim Marketler Zinciri tarafından 1000 kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre erkeklerin yüzde 55’i stres atmak için alışverişe gittiklerini belirtirken market alışverişinde kararları yüzde 84 ile kadının verdiği ortaya çıktı. Ankete göre erkekler yüzde 68 oranla ucuz bulduğu marketten kadınlar ise yüzde 67 ile sürekli güvendiği yerden alışveriş yapmayı tercih ederim cevabı cevabını vererek, erkeklerin ucuzluğa kadınların ise güvene önem verdiğini ortaya koyuyor. Marka bağlılığından ziyade tüketicinin ucuz ve evine en yakın marketi seçtiği belirlenirken bozuk ya da hatalı malda ise tüketicinin hiç tahammülü yok. İşte araştırmanın ortaya çıkardığı bazı sonuçlar:

Kim Marketler Zinciri’nin 68 mağazasında 1000 kişi üzerinde yapılan ‘Alışveriş Eğilimleri’ anket çalışması ilginç sonuçları da ortaya çıkardı. Araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 55’i stres atmak için alışveriş yaptığını belirtirken bu oran kadınlarda yüzde 64’e çıkıyor. Ankete katılanlar içerisinde Erkeklerin yüzde 55’i ürün satın alırken fiyata değil ihtiyacına öncelik tanıdığını belirtirken kadınlarda ise ihtiyacın yanında ucuzluk da öne çıkıyor. “Market alışverişini hanenizde kim yapar” sorusuna ise verilen cevapta yüzde 84 oranıyla kadınların söz sahibi olduğu ortaya çıkıyor. Kadınları yüzde 13 ile erkeler, yüzde 2 ile çocuklar takip ediyor. Okumaya devam et