Bir seçimi daha geride bıraktık. Seçim sonuçları, yaşananlar, önümüzdeki günler tartışılırken, ben biraz da seçimin pazarlama kısmını irdelemek istiyorum. Her ne kadar, partiler pazarlama yaptıklarını söylemeseler de, alıcıyı (seçmeni) etkilemek için yaptıkları her türlü iletişim tam anlamıyla pazarlama… Zaten literatürde, propoganda amçlıyapılan tüm parti faaliyetleri siyasal pazarlama (political merketing) olarak adlandırılıyor.
2002 yılından bu yana Arter Ajansı ile çalışan AKP, sadece seçimlerin değil, siyasal pazarlamaın da birincisi olarak ipi göğüsledi. Propoganda için Hazine’den 94 Milyon YTL alan AKP’nin bu parayı doğru şekilde kullandığı, seçim sonuçlarından da anlaşılıyor. Pazarlama yapıldı, ürün satıldı!
Bence AKP’nin bu seçimlerde, siyasal pazarlama ile ilgili bize verdiği önemli dersler var;
1- Politik pazarlama, son anda yapılacak bir iş değil. Çok önceden çalışmaya başlamak gerekli,
2- Türkiye gibi segmentleri çok olan bir ülkede, en önemli noktalardan biri bu segmentleri doğru olarak ayırabilmek. Bunu sağlamanın yolu ise araştırmalardan değil, teşkilatların düzenli olarak genel merkeze bilgi yollamasından geçiyor.
3- Segmentler tespit edildikten sonra, her segmente farklı mesajlar verilmeli. Her ne kadar iletişimciler, mesajın basit ve tek olmasını savunsalar da, farklı segmentlere farklı mesajlar iletmek, mesajın karmaşıklığına yol açmıyor, aksine farklı segmentlere ulaşmayı kolaylaştırıyor.
4- Teknoloji kullanımı pazarlamanın her alanında olduğu gibi, siyasal pazarlamada da şart. AKP, bu seçimde teknolojiyi en etkin kullanan parti oldu ve bunun sonuçlarını aldı. Artık her partinin teknoloji kullanımını desteklemesi ve teşkilatlarının da teknoloji kullanımını özendirmesi gerekiyor.
Siz de fark etmişsinizdir, siyasal pazarlama, ürün veya hizmet pazarlamasından farklı birşey değil…